Arşivler

Eylül 2007 ayı için tüm yazılar

SÖYLİYEYİM Mİ?

Eylül 24, 2007 Tarihinde usluu Tarafından yayımlandı

Sultan Seyyid Muhammed Raşid Hz.lerinin (K.S.A) sofilerinden birisi ziyarete
gider.Bir müddet kaldıktan sonra dönmek için Sultan Hz.lerinden izin
ister.Sultan Hz.leri de İstanbul’a giden kafile başkanını çağırarak ;

-“Bu sofiyi sana emanet ediyorum.Onu gideceği yere kadar götürün” buyurur.

Emaneti alan kafile başkanı sofiyi otobüse bindirip en arkadaki boş bir yere
 oturtur.
Otobüs yola çıkar ve bir müddet yola alır.Namaz molası vermek için
durduklarında başkan arkaya bakar ki emanet sofi yok.. Ona sorar yok buna
sorar yok, sanki sofi buhar olup uçmuş.Sofi emanet olduğu için panik olup
geri dönmeye karar verirler ve Menzil’e geri dönerler.

Başkan köyde her yeri aramaya başlar ve Markad’ın arkasında sofiyi bulur ve
sorar ;

-“Kurban, seni ben otobüse bindirip oturtmadım mı?”

-“Evet oturttun”

-“Peki, senin burada ne işin var?”

-“Sadat bilir kurban”

-“O zaman gidip Sadat’a soralım” der başkan.

İkisi de Sultan Hz.lerinin huzuruna gelirler ve başkan ifade vermeye başlar;

-“Efendimiz, siz bize bu sofiyi emanet ettiniz biz de onu arabaya bindirdik
ama sonra birden yok oldu geri döndük onu yine burada bulduk” der. Bunun
üzerine Sultan Hz.leri sorar;

-“Siz sofiyi nereye oturttunuz ?”

-“Efendim, arkada boş bir yer vardı oraya oturttuk”

-“Hımm…”

-“Yalnız nasıl kaybolduğunu ve buraya geldiğini anlamadık”

-“Eh, Allah bilir” der Sultan Hz.leri.

Emanet sofi bu arada lafa karışıp;

-“Söyliyeyim mi?” diye Sultan Hz.lerini sıkıştırmaktadır.

Bu sıkıştırmalar bir kaç defa daha tekrar edince Sultan Hz.leri sofiye
dönerek;

-“Sofi, Allah razı olsun ne söyleyeceksen söyle” der. Sofi de;

-“Hani otobüs Maraş’a yaklaştığında sen gelip arka kapıyı açmadın mı? Sonra
da beni eteğine bindirip buraya getirme din mi?”

Başkan yaptığı hatayı anlamıştır.Sofiyi baştacı etmesi gerekirken en arkaya
atmış ve bu da Sadat’ın gücüne gitmiştir.

DÜNYA, YOL,YOLCULUK,HAN(Gavsi Sani)

Eylül 24, 2007 Tarihinde usluu Tarafından yayımlandı

Gavs-ı Sani Hazretleri buyurdular ki:

“Bu dünya bir han gibidir. Ahiret yolcusu bütün hazırlığını bu handa
yapmalıdır. Yolda tedarik görülmez. Zira kervan yola çıkmıştır. Ölümle
başlayan bir yolculuğun geri dönüşü yoktur. Yola çıkan kimsenin hedefine
ulaşması için belli bir yol ve usül takip etmesi gerekir. Başıboş ve
hedefsiz yol giden kimsenin hedefine varması mümkün değildir. Onun nereye
varacağı da belli olmaz. Allah yolu da böyledir. O yolda Hz. Resulullah’ın
-aleyhissalatü vesselam- izinden başka Allah’a giden bir yol ve kapı yoktur.
Hz. Resulullah’ın -aleyhissalatü vesselam- hayatını yaşamak için de ulu
sadatlara uymak gerekir. Hz. Peygamber’e -aleyhissalatü vesselam- hakkıyla
uymanın en güzel yolu sünnet üzere yaşayan sadatları takip etmektir.
Sadatlar sünnet-i seniyyeyi kal olarak değil hal olarak yaşar ve yayarlar.
Onlara uymakla iman selameti ile ölmek nasip olur. Böylece ebedi ahiret
yolculuğu iman ile başlamış olur. En büyük saadet de budur.”

NEFİS VE ÇEŞITLERİ

Eylül 24, 2007 Tarihinde usluu Tarafından yayımlandı

*Nefs:* Kulun kötü ve günah olan hal ve huyları, behimi, hayvani ve süfli
arzular. Enaniyet, nefs-i emmare, ruh, insani ruh, kalb.

*Etvar-ı Seb’a:* Nefsin ve ruhun yedi tavrı, yedi şekli ve hali.

*1. Nefs-i Emmare:* Kötü ve günah olan işlerin yapılmasını emreden nefs,
hayvani nefs. “Şüphesiz ki nefs kötülüğü emreder.” (Yusuf, 12/52)

*2. Nefs-i Levvame:* Kınayan, yeren ve kötüleyen nefs. Yapılan kötü ve günah
iş sebebiyle failini muaheze eden ve hesaba çeken nefs, vicdan azabı.
İşlenen kötülük sebebiyle pişmanlık duyan,  tevbe eden ve özür dileyen nefs.
(Kıyamet, 75/2)

*3. Nefs-i Mülhime:* İlham ve keşfe mazhar olan nefs. Neyin iyi ve sevap,
neyin kötü ve günah olduğunu ilhamla bilen ve ona göre hareket eden,
vicdanın sesini duyan ve dinleyen nefs. (Şems, 91/7-8)

*4. Nefs-i Mutmainne:* Tatmin olunmuş, huzur ve sükuna kavuşmuş,
faziletlerle donanmış, ilahi fiillerin tecellilerine mazhar olmuş nefs.
(Nahl, 18/106; Fecr, 89/27)

*5. Nefs-i Raziyye:* Kendi ferdi iradesinden ve isteğinden vazgeçen, celali
ve cemali tecellileri gönül hoşluğu ile karşılayan, kaza ve kaderin her nevi
tecellisi karşısında mutlak olarak rıza durumunu muhfaza eden, sızlanmayan,
şikayetçi olmayan, lütfun da hoş kahrın da hoş, diyebilen ve böylece rıza
makamına eren nefs. “Ve radu anhu” (Maide, 5/191; Fecr, 89/28)

*6. Nefs-i Marziyye:* Allah’ın kendisinden razı olduğu nefs. “Radiyallahu
anhum”. Bu makamda Allah razi (razı olan) kul marzidir (razı olunan).
Karşılıklı rıza hali. (Fecr, 89/28; Beyyine, 98/8)

*7. Nefs-i Kamile* veya *Nefs-i Zekiyye* veya *Nefs-i Safiyye:* Bütün kemal
sıfatlarını kazanarak insanları irşad mevkiine yükselen kamil, temiz ve saf
nefs, insan-ı kamil. (Şems, 91/9)

*Kaynak: Tasavvufi Hayat, Necmüddin Kübra, Dergah Yay.*

VELİ KİMDİR???

Eylül 24, 2007 Tarihinde usluu Tarafından yayımlandı

Şah-ı Nakşibend’e (ks) sormuşlar:
“Efendimiz, bazı havada uçan kimseler var. Onların durumu nasıldır? Onlar
için ne söylüyorsunuz?”

Hazret cevaben buyurmuş:

“Onlar benim nazarımda veli değiller. Havada uçmak hüner değil. Havada uçan
bunca kuşlar var. Veli mi oldular ki havada uçuyorlar?”

Tekrar sormuşlar:

“Peki efendimiz, suda yürüyenler için ne buyuruyorsunuz?”

Şah-ı Nakşibend (ks) şöyle buyurmuş:

“Onlar da benim nazarımda makbul değildir. Gece gündüz suda dolaşan bunca
balık var. Onlar da veli midir ki suda geziyorlar?”

Tekrar sormuşlar:

“Öyleyse efendimiz, bir saatte bütün dünyayı dolaşan, doğu ile batı arasında
mekik dokuyan kimseler için ne söyşüyorsunuz?”

Hazret cevaben:

“benim nazarım da bunlar da veli değiller. Şeytan ism-i azam duasını
okuyarak bir saniyede doğudan batıya gidip geliyor. Ama kafirdir şeytan.
Dergah-ı ilahiden atılmıştır. İmanı reddedilip kabul edilmemiştir.”
buyurmuş.

Soranlar bu cevapları aldıktan sonra:

“Öyle ise efendimiz, lütfen bize kimlere veli dendiğini, kimlerin veli
olduğunu söyler misiniz? Vallahi biz kimlerin veli olduğunu bilemiyoruz”
diyerek rica etmişler.

Şah-ı Nakşibend (ks) bunun üzerine şöyle buyurmuş:

*”Ben, Peygamberin (sas) şeriatına mutabat eden, onun şeriatinden ayrılmayan
kimselere veli derim. Böyle kimseler benim gözümde velidir.”*

*Sohbetler, Seyda Hz.*

SARMAŞIK VE GÜNDÖNDÜ

Eylül 24, 2007 Tarihinde usluu Tarafından yayımlandı

Bir varmış bir yokmuş.

Bahçenin birinde güneşe sevdalı bir Gündöndü yaşarmış

Onun dibinde de gündöndüye sevdalı bir Sarmaşık .

gündöndü nün gövdesine sımsıkı sarılır.yüzünü ona dönsün onu sevsin diye umutla beklermiş

Gündöndü ise her sabah güneş doğduğunda yüzünü sevda ile göğe çevirip hayran hayran güneşe seyredermiş.

Sarmaşıkcık çaresiz daha bir sıkı sarılırmış gündöndüye.

Ama nafile ,gündöndünün aklı güneşte.

Akşam olup da güneş battığında ,sevdiğini yitiren gündöndü boynunu büker içine kapanır kalırmış üzüntüden

Sarmaşık daha sıkı daha sıkı yapışırmış o zaman

Gel gelelim sabah olduğunda gündöndünün yüzünü kendisine çevirmeyeceğini,güneşle gündöndünün arasına giremeyeceğini bir daha anlamış.

Ama bir sabah minik Sarmaşık uyanınca ne görsün

İlk defa sevgili gündöndüsünün yüzü güneşe değil kendine dönük.

Sevinçten az kalsın çığlık atacakmış ki,gündöndüsü öldüğünü anlamış .

Çünkü sarmaşık sevdiğinin yüzünü kendisine çevirmek için onun gövdesine sarıldıkça ,yavaş yavaş onu boğduğunu öldürdüğünü hiç fark etmemiş.

Gündöndü ölünce sarmaşığın sarılacağı bir şey kalmamış

Zamanla oda sararıp solmuş

Sonra çiftçinin biri gelmiş ikisini de bir kenara koparıp gitmiş.

Kıssadan hisse,

Bencillik yaparak sevdiklerimizi soldurmayalım.

Eğer sevgimiz onlara zarar veriyorsa biraz fedakarlık yapalım…

KAPI

Eylül 24, 2007 Tarihinde usluu Tarafından yayımlandı

Kalın bir duvar
Arkasında bulunmamış sevdalar
Küçükçe bir kapı
Arkasında istenmemiş aşklar

Herşey kapıya varmanıza bağlıyken
Karşılaşmamış yürekler
Sakince sizi bekler
Sizler karmaşa dolu hayata inat ederken
O asil Sevdalar sizi bekler

Sadece kapıya yaklaşın
Sadece elinizi uzatın
yeter !
Bir adım kadar yakınken
Bizler karmaşık sevdalara
İnat….

…..

GÖNÜL ÇALAMAZSAN AŞKIN SAZINI

Eylül 24, 2007 Tarihinde usluu Tarafından yayımlandı

Gönül çalamazsan aşkın sazını  

                            ne perdeye dokun nede teli incit

           eger çekemessen gülün nazını

          ne dikene dokun nede gülü incit

         dinleki bülbülü gelesin coşa

         karganın namesi gidermi hoşa

        meyvesiz agacı sallama boşa

        ne yapragı dök nede dalı incit

       bekleki dost kapısını sadık dost isen

       gönüller tamir et ehli dil isen

      sevda sahrasında mecnun degilsen

      ne leylayı cagır ne çölü incit

    

     rızaya razı ol hakka kail isen

    ara bul mürşidi müşkülde isen

    hakikat şehrine yolcu degilsen

    ne yolcuyu egle ne yolu incit

    gel haktan ayrılma hakkı seversen

    nefsini ıslah et eroglu ersen

    aşık incinir inciden versen

    ne kimseden incin ne eli incit

ALLAH ile kul arasına girmek ne demek??

Eylül 21, 2007 Tarihinde usluu Tarafından yayımlandı

x1pphu2k6hcg6rb4rckjkodxpaqqhoioun3li7uijdrekzmlw2iffqc7hnn86nmubuiya2pim0khfqyhkcnqj5jvwpzpqp2azofyzh_lg4atxuht3-dhldqea.jpg
Çevremizdeki bazý insanlarýn zaman zaman ‘Bir mürþide baðlanmak gerek, tövbe alýp tasavvuf terbiyesine girmek lazým!..’ diye söze baþladýklarýnda, kendilerine nedense hep ayný karþýlýk verilir:

“Allah ile kul arasýna kimse giremez!..”

Çoðu kimseler bu sözle, tasavvuf yoluna girenlerin Allah ile aralarýna Allah’ýn razý olmadýðý kimseleri koyduðunu, bir mürþide baðlanmakla þirk tehlikesine düþtüklerini, kendilerinin ise böyle bir tehlikeden uzak olduklarýný anlatmaya çalýþýrlar.

Acaba iþin gerçeði böyle mi?

Bu sözün gerçek manasý bilinmezse fitne kaçýnýlmaz olur; zarar verir. Bu zarar imana dokunur, dini zedeler, din kardeþliðini sarsar, kardeþlik ruhunu öldürür.

Allah ile kul arasýna kimse giremez sözü, niyete göre farklý sonuçlar doðurur. Eðer bu söz:

“Ben Allah’a kullukta önümde kimseyi istemem, peygamber, kitap, alim, mürþit tanýmam, istediðim gibi kulluk yaparým, keyfimce ibadet ederim.”

Anlamýnda söyleniyorsa insaný dinden çýkarýr. Daha doðrusu böyle düþünen kimse küfür, isyan ve gaflet içinde kalmýþ demektir. Eðer bu söz:

“Ben Allah’a giden yolda Allah’ýn peygamberi ve kitabý ile yetinirim, onlar ne diyorsa onu yaparým, baþka kimseyi kabul etmem, alimlere bakmam, velilere baðlanmam, mezhepler beni ilgilendirmez, dini kendi anladýðým gibi yaþarým”

Anlamýnda söylenmiþse, söyleyen sorumludur. Bu kiþi inanç esaslarýný zorlamýþ, kendini tehlikeli bir sona doðru sürüklüyor demektir. Çünkü arada alimler olmadan kendi baþýna dinin öðrenilmesi, anlaþýlmasý ve yaþanmasý nasýl mümkün olacak!?

Oysa Kur’an ve Sünnet, hak yolda birlik (cemaat) olmayý, bu beraberliðin baþýndaki imama itaat etmeyi, topluca Allah’ýn ipine sarýlmayý, hep birlikte tövbe etmeyi, bilmediklerimizi alimlere sormayý, takva ve iyilikte yardýmlaþmayý, bunun için Allah’ýn sadýk kullarý ile beraber olmayý açýkça emretmektedir.

Dinin hükmü bu iken, bir mümin hangi delil ve mantýkla, ‘Bana bunlar gerekmez’ diyebilir? Dese bile bunun Allah katýnda ne kýymeti olabilir? Eðer bu söz:

“Allah benim her hâlimi görüyor, biliyor, sözümü iþitiyor, niyazýmý dinliyor. Ben namazda, secdede, zikirde, duada ve tövbede kalbimi Rabbime baðlýyorum. Onun için gönlüme kimseyi koyamam, kimseden bir þey bekleyemem. Benim korkum, sevgim, niyetim, hedefim sadece Allah’týr.”

Anlamýnda söyleniyorsa ne güzel. Ýþin doðrusu da budur, böyle olmasý lazýmdýr.

Zaten bütün peygamberler kalbi dünyadan çekip bu þekilde Allah’a baðlamak için gelmiþlerdir. Onlara vâris olan alimlerin ve kamil mürþitlerin iþi de budur. Buna Allah adamý olmak denir.

Ama ne var ki, kalbin bütün varlýklardan çekilip sadece Yüce Allah’a baðlanmasý kolayca elde edilecek bir nimet deðildir. Bu tam bir hürriyet hâlidir. Arifler o hâli elde etmek için nefisleri ile bir ömür mücadele vermekte ve Allah ile aralarýna giren engelleri yok etmek için mücadele etmektedirler.

Þu halde Allah ile aramýzdaki engeller nedir?

Allah’a gitmek, Allah’a kavuþmak deyince ne anlaþýlmalýdýr?

Bizi ilgilendiren konu budur.

Allah’a gitmek gönül ile olur. Allah’a ulaþmak bir hâldir, sevgidir, aþktýr. Bu kavuþma dýþa doðru deðil, içe doðrudur. Kalýp ile deðil kalp iledir.

Kalpleriyle manevi engelleri geçenler, nefislerini aþanlar Yüce Mevla’yý bulurlar. Allahu Teala’nýn insana þah damarýndan daha yakýn olduðunu anlarlar. Bu buluþma O’nun razý olduðu amelleri yaparak gerçekleþir.

Bu iþ insanýn nefsi ve keyfine göre deðil, Yüce Allah’ýn çizdiði sýnýrlara göre olur. Bu sýnýrlara din denir.

Bizi Yüce Allah’a götürecek tek din Ýslam’dýr. Ýslam, Kur’an ve Sünnetin çizdiði yoldur. Kur’an, Yüce Rabbine kavuþmak isteyenlere yolu þöyle tarif eder:

“Kim Rabbine kavuþmak istiyorsa salih amel yapsýn ve Rabbine ibadetinde hiç kimseyi ortak etmesin.”

Demek ki Yüce Allah’a gitmek için iman, ihlas ve salih amel lazýmdýr. Allah’a giden yola uyanýk kalple varýlýr, sevgi ile engeller aþýlýr, ihlasla hedef bulunur. Bu yolun baþý ve sonu edepten ibarettir.

Bu yolun en büyük engeli nefis, en azýlý düþmaný þeytan, en sarp yokuþu dünyadýr. Nefis edeple süslenmeden, þeytan sindirilmeden, dünya sevgisi kalpten silinmeden Yüce Allah’a gidilemez.

Buna manevi terbiye ve arýnma denir. Kendisini aþamayan insan, varlýðýn sahibine ulaþamaz. Bir arif þöyle diyor:

Allah’a giden yol iki adýmdýr:

Birinci adýmda nefsine bas…

Ýkinci adýmda Rabbine kavuþursun.

KAYNAKLARIYLA TASAVVUF

DR. DÝLAVER SELVÝ

SEMERKAND
menzil.net

AŞERE-İ MÜBEŞŞERE YE BENZEMEK

Eylül 21, 2007 Tarihinde usluu Tarafından yayımlandı

1fu9rm8.png

Hazreti Ali [kerremallahü vechehu] hurma bahçesinde akþama kadar çalýþmýþ, akþam da devesinin üzerine bir çuval hurma yükleyerek evinin yolunu tutmuþtu…………

Devenin yularý yardýmcýsý Kamber‘in elinde kendisi de önde gidiyordu. Medine‘nin içine girdiklerinde yolun kenarýndan bir ses geldi. Yoksulun biri elini açmýþ sýzlanýyordu:

– Ne olur Allah rýzasý için!… diyordu.

Ýþte bu sýrada sesi duyan Hazreti Ali (ra) ile arkadan deveyi getiren Kamber arasýnda þu konuþma geçiyor. Hazreti Ýmam soruyor:

– Kamber ne istiyor bu yoksul?

– Hurma istiyor Efendim!

– Ver öyleyse!…

– Hurma çuvalda Efendim!

– Çuvalla ver öyle ise!…

– Çuval da devenin üzerinde!…

– Deveyle ver öyle ise!…

Emri yerine getiren Kamber der ki:

– Devenin ipi de benim elimde, demekten korktum. Çünkü beni de deveyle birlikte yoksula vermekte tereddüt etmeyebilirdi.
menzil.net

Bu yazıyı okuyup nefsimizi hesaba çekmek lazım.
ACABA BIZ BÖYLE BİR DURUM KARŞISINDA NASILO DAVRANIRDIK????